Sevdiğinize hemen bağlanıyor ve kopamıyorsunuz. Günlerce, haftalarca, aylarca hatta bazen yıllarca sürüyor bu acı ve onu unutamıyorsunuz.
Aslında bir yanınız bu ilişkinin baştan sona yanlış olduğunu biliyor. Sizin için doğru kişi o değil ama yine de kendinize söz geçiremiyor ve onu aklınızdan bir türlü çıkaramıyorsunuz.
Bazen bunun için kendinize kızıyor, “O benden ayrıldı, keyfine bakıyor. Bunu ben neden yapamıyorum” diyorsunuz. Hatta “bu ilişkide fedakârlık yapan, hep veren benim. Yine de benden nasıl vazgeçer, neden yalan söyler” dediğiniz de oluyor.
Bu sorunun cevabı aslında sizde… Ona çok değer verdiniz, sevildiğinizden daha çok sevdiniz, onu kaybetmemek için maddi manevi ne varsa verdiniz, o da bunu ilişkide verilen bir taviz olarak kabul etti. Yani kısaca “Ben neymişim be abi!” dedi. İlişkideki dengeyi bozdunuz. Karşı tarafa vazgeçilmez olduğunu hissettirdiniz.
Çok sevmek, sevdiği için her türlü fedakârlığı göze almak kötü bir şey mi? Hayır, asla değil, hatta belki de asıl yapılması gereken, herkes tarafından özlenen, idealize edilen şey bu ama hayatın içinde her zaman iki iki daha dört etmiyor.
İnsan psikolojisinde bunun da bir cevabı var. Sorun bakalım kendinize, bazen siz de böyle yapmıyor musunuz? Sizi seveni, sizin için her şeyi feda etmeye hazır olanı değil, size pek de uygun olmayan ama bir şekilde size cazip geleni tercih etmiyor musunuz? Asıl aşkı bu kişilerle yaşamak istemiyor musunuz?
Demek ki terk edilen, aldatılan, önemsenmeyen sadece sizler değilsiniz. Zamanında buna benzer şeyleri siz de yaptınız. İnsanoğlu böyledir işte… O size ömrünü verse, inanın bu sefer de bırakıp giden siz olursunuz. Yani bu kişiler kötü oldukları için yapmıyor bunları.
Çok para verdiğiniz eşyalarınıza çok özen gösteriyorsunuz değil mi? Ancak aynı kalitede bile olsa pazardan aldığınız malı eskimeden atabiliyorsunuz.
İlişki iyice oturmadan, aradan yıllar geçmeden, güvenilir biri olduğunu size defalarca kanıtlamadan, sırf onu kaybetme korkusuyla fedakârlık yapan taraf olmayın sakın.
Üzülürsünüz sonra…
Birinin hayatına,birinin üzüntüsüne,birinin mutluluğuna,birinin ruhuna,birinin eline,yüzüne,sırtına,omuzuna,yüreğine,bazen söz,bazen göz,çoğu zaman KALBİNİZLE minicik de olsa,tüm samimiyetinizle dokunun…GÜNAYDIN İYİ HAFTALAR ARKADAŞLAR….
CANAN TAN
En Son Yürekler Ölür
Bu kez yazar, aşkın yanı sıra organ nakli konusuna da dokundurmuş kalemini. Yaşamla ölümün kıyasıya savaştığı yol ayrımında geçen çarpıcı bir öykü. Yanı başımızda yaşanıyormuşçasına gerçek…
“Sen, gözlerinden ateşler saçarak, zehirli oklarını bana yöneltirken, ben sana âşık oldum Nehir…”
“Sen, tüm şatafatlı tanımlardan sıyrılıp en doğal halinle, yaramazlık yapan çocuklar gibi boynunu bükmüş bağışlanmayı beklerken, ben sana âşık oldum Deniz…” Yüreklere düşen ilk kıvılcımlar… Sonsuza dek süreceğine inanılan aşk, mutluluk… Ve o uğursuz kaza! Kadının belleğinde kalan son sözcükler… “Sıkı tutun Nehir!…”
Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim..
Karpuzlu Limonata Tarifi İçin Malzemeler
♥3 adet limon,
♥1 su bardağından 2 parmak eksik şeker,
♥1 su bardağı karpuz suyu (rondodan çekilmiş hali),
♥2 litre su (10 su bardağı su),
♥5-6 dal nane.
Karpuzlu Limonata Yapılışı
Limonlar yıkayıp 1 saat buzlukta bekletelim. (limonu buzluğa kabuğunu kolay rendeleyebilmek için atıyoruz)
1 saatin sonunda limonun kabuklarını rendeleyelim ve bir kaba alalım. (limonun sarı kabuklu kısmını rendeliyoruz sadece beyaz kısmı rendelenmeyecek acı olur)
Limon kabuklarının üzerine toz şekeri dökelim ve elimizle iyice yoğuralım. (limonun aromasının iyice şekere geçmesi için bu işlemi yapıyoruz)
Sonra üzerine limonun suyunu sıkalım.
Karpuzun çekirdeklerini çıkarıp rondoda çekelim.
Karpuz suyunu limonlu karışımın içine ilave edelim.
Daha sonra suyu ve nane yapraklarını ilave edip karıştıralım.
Süzgeçten geçirip 3 saat buzdolabından bekletelim.
Karpuzlu limonatamızı soğuk olarak servis yapalım…
SERİNLEMEK İÇİN KARPUZLU LİMONATA İÇİN… AFİYET OLSUN… :)))))